Nefes borusundaki darlık yüzünden eşini neredeyse kaybetme noktasına geldiğini söyleyen Anıl Dağ ise yaşadıkları sıkıntı vakitleri anlattı. Dağ, “Eşimin evvel beyin kanaması geçirmesi, akabinde nefes borusu daralması yaşaması sonra da zelzelenin gerçekleşmesi bana latife üzere gelmeye başlamıştı. Yaşadığımız tüm bu olaylara karşın eşimi bu halde gördüğüm için kendime ‘dünyanın en keyifli insanı diyebilirim’” diye konuştu.
Dağ, eşinin yaşadığı sıhhat sorunu için yaptığı araştırmalar sonrasında Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göğüs Cerrahisi Anabilim Kolu Lideri Prof. Dr. Sina Ercan’a ulaştı. Yüz yüze görüşmeden tüm süreci telefon üzerinden yürüten Prof. Dr. Ercan, ağır bakım tabipleriyle görüşerek trakeostomi açılmasını ve hastanın taburcu olmasını sağladı.
“HASTANIN NAKLİ ÇOK ÖNEMLİ RİSKLER İÇERİYORDU”
Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göğüs Cerrahisi Anabilim Kısmı Lideri Prof. Dr. Sina Ercan ise Sibel Dağ’ın geçirdiği süreç ile ilgili şunları kaydetti:
“Sibel Hanım beynindeki anevrizma kanamasından sonra yaşadıklarından ötürü çok güç bir durumda, nefes alamaz bir durumdaymış. Anevrizma kanamasından sonra ağır bakım ve entübasyon sürecine girmiş. Nefes borusunda çok önemli bir darlık oluştuğu için bebek boyutundaki entübasyon tüpüyle bile entübe edememişler. Bu durum tabi çok büyük hayati bir risk oluşturuyor. Tam zelzeleden evvelki devirde olması da olayı daha karmaşık bir hale getirmiş. Eşi Anıl Beyefendi deva arar vaziyette telefonla bana ulaşıp, eşini buraya getirmek istediğini söyledi. O durumdaki bir hastanın nakledilmesi çok önemli riskler içerir. Bu yüzden oradaki anestezi doktoruyla görüştüm. Uygun bir yerden uygun bir kanül bularak orada hastanın trakeostomisinin açılmasını sağladık. Emelimiz hastanın nefes almasını garanti altına almak ve ondan sonraki süreci hayati risk olmadan devam ettirebilmekti.”
“YOĞUN BAKIMDAN ÇIKMIŞ OLMAMA KARŞIN BİR HAFTA OTOMOBİLDE KALDIM”
Çocuklarının yanına dönmek için gün sayan Sibel Dağ, yaşadıklarına yönelik şunları söyledi:
“5 ay evvel beyin kanaması geçirdim. Akabinde 20 gün hastanede yattım. Konuta geldikten sonra nefes sorunum oldu. Ayağa kalkıyordum, nefesim kitleniyordu, hareket edemiyordum. Bu nedenle tekraren ambulansla hastaneye kaldırıldım. Çok makus günler geçirdim. En son bir özel hastanenin ağır bakım ünitesinde yer bulduk ve oraya sevk edildim. Gece çabucak ameliyata aldılar. Boğazımda açılan trakeostomi deliği ile nefes almaya başladım. Yaklaşık 20 gün hastanede yattım, cumartesi günü hastaneden çıkış yaptım. Pazar günü akşamı da o büyük felaketi yaşadık. Zelzeleden sonra hastane de yıkıldı, birlikte tedavi gördüğüm birçok kişi ne yazık ki hayatını kaybetti. Sarsıntının meydana gelmesiyle dinlenemedim bile; ağır bakımdan çıkmış olmama karşın bir hafta otomobilde kaldım.”
“ÇOCUKLARIM BANA BİR ŞEY SÖYLÜYORDU, YANIT VEREMİYORDUM”
Dağ, “Yattığım hastaneden çıktıktan sonra konuşamıyordum, psikolojim çok bozuktu. Çocuklarım bana bir şey söylüyordu, karşılık veremiyordum. Sarsıntı anında çocuklarıma ‘Ben buradayım’ diyemedim. 1 buçuk ay zelzele bölgesinde kaldık. Çok problemler çekmeme karşın eşim, Prof. Dr. Sina Ercan hocamızla her vakit irtibat haindeydi, içimizi rahatlatıyordu. Hocamıza çok güvenerek buraya gelip ameliyat oldum. Artık sıhhatim yerinde, sesime de kavuştum. Tek isteğim çocuklarıma kavuşmak. Onlar da sesimi duyunca çok memnun oldu” dedi.
“EŞİMİN ŞU AN Kİ DURUMU İLE AMELİYATTAN EVVELKİ DURUMU ORTASINDA ÖNEMLİ BİR FARK VAR”
Eşinin Antakya’daki ağır bakım sürecinde de Prof. Dr. Sina Ercan ile daima irtibatta olduğunu belirten 39 yaşındaki Anıl Dağ ise “Yattığımız hastanede trakeostomi yapıldı. Ambulans uçak ile İstanbul’a bile gelmeyi düşündüm. Sina Hocam bu türlü bir şey yaparsam eşimi kaybedebileceğimi söyledi. Bunun üzerinde yaklaşık 20 gün oradaki hastanede kaldık. Ağır bakımdan çıktık, eşim daha kendisine gelememiş, üstüne bir de sarsıntı olmuş; ne yapacağımı şaşırdım. Çabucak hocamızı aradım ve kendisi bana panik yapmamamı, eşimin hayati bir riski olmadığını, bizi aradığında ameliyat için İstanbul’a gelmemiz gerektiğini söyledi. Buraya gelene kadar eşimin de benim de psikolojimiz çok berbattı. Bizi seven beşerler da çok üzülüyordu. Eşimin şu anki durumu ile ameliyattan evvelki durumu ortasında buradan İskenderun’a olan uzaklık kadar fark var” tabirlerini kullandı.
“SİBEL’İN YÜZÜNÜN GÜLDÜĞÜNÜ GÖRMEK BİZİM İÇİN EN BÜYÜK MUTLULUK”
Prof. Dr. Ercan kelamlarına şöyle devam etti:
“İşin farklı tarafı ya da yazgının bir cilvesi de diyebiliriz; biz bütün bu süreci sonlandırdığımızda ve Sibel Hanım trakeostomi ile nefes alabildiğinde İstanbul’a gelmeyi beklemek üzere cumartesi günü yattığı hastaneden taburcu oluyor. Pazar günü ise Antakya’da zelzele oluyor, kendisinin kaldığı hastane yıkılıyor. Sibel Hanım’la hastanede kalan birçok hasta maalesef bugün ortamızda değil, hepsine rahmet diliyoruz. O hastalığın ve bu sorunların verdiği gerilimin üzerine bu türlü bir periyottan geçmeleri ailecek onları çok etkiledi. Biz bugün buradayız, beraberiz; çok kompleks bir nefes borusu ameliyatından sonra Sibel Hanım bugün pek hoş nefes alabiliyor, sesi çıkıyor, morali düzeldi. Yüzünde gülücük görebildik, işte bizim için en büyük memnunluk bu. Geldiğinde ne konuşmak istiyordu ne konuşabiliyordu; lakin şu an pek düzgün, birkaç gün içinde iki evladına da kavuşacak.”